Doğum: 1904, istanbul
Ölüm: 07/08/1962, İstanbul
1904 yılında Üsküdar’da, şimdiki Altunizade semtinde dünyaya geldi. Annesi Dilber Hanım, Babası Sultan Abdülaziz’in Başmabeyincisi Dramalı Hurşit Paşa’dır. Neveser Kökdeş’in bir baba ve üç anneden olmak üzere sekiz kardeşi vardır. Kardeşlerinden biri de babasının Sinesaf Hanım’dan olan ünlü operet bestecisi Muhlis Sabahattin Ezgi’dir. Neveser Kökdeş babası Hurşit Bey’in son çocuğudur. İlk müzik eğitimini çok geniş ve modern bir ailede sanat içinde büyüyerek almıştır. İlkokuldan sonra Notre Dame de Sion’da okumuş ve zamanına göre çok iyi bir eğitim almıştır. Notre Dame de Sion’da piyano çalmasını öğrenmiş, okuldaki bir yarışmada birincilik kazanmıştır. Besteciliğe henüz 12 yaşında polkalar besteleyerek başlamıştır. İstanbul Radyosu’nda bir süre piyao sanatçısı olarak çalışmış, ama radyoda aradığı ortamı bir türlü bulamamış ve mutlu olamamıştır. Musikimizin geleneksel yapısına bağlı kalmayıp, kendi eğitimini de yansıtan farklı bir yol izlemiştir. İyi derecede Fransızca bilen, varlıklı bir ailenin kızı ve döneminin şık hanımlarından biri olan Neveser Hanım, 16 yaşında topçu subayı Mehmet Ali Üsküdarlı ile evlenmiştir. Ancak, bu evlilik çok kısa sürmüş, oğlu Adnan Kökdeş’e iki aylık hamile iken Çanakkale Savaşı’nda eşinin şehit olduğu haberini almıştır. Eşinin şehit haberini aldığı zaman üzüntüden hemiatrofi denilen bir hastalığa yakalanmışsa da tedavi neticesinde yüzünde bir aksaklık kalmamıştır.
Bu dönemde hayatını piyano dersi vererek sürdürmüştür. Oğlu Adnan ile hayatını devam ettirmeye çalışırken ekonomik sıkıntılar çekmiş ve çok zor günler geirmiştir. Babaannesini 17 yaşına kadar tanıyan torunu Zuhal Öcal, Neveser Kökdeş’in zor günlerinin canlı şahidi olarak şunları söylemektedir: “Babamın vefatından iki sene sonra Mesam’da telif hakkımızın olduğunu öğrendim ve çok ağladım, maalesef babaannem bestelerinden hiç para kazanamadı. Eserlerinin orkestrasyonunu bile kendi parası ile yaptırırdı. Müzisyenliğinin keyfini süremedi, çünkü hep sıkıntı içinde yaşadı.”
Küçük yaşta ağabeyi Muhlis Sabahattin’den eğitim alan sanatçı, gitar ve piyano da konserler verecek kadar iyi bir icracı olmuştur. Ayrıca ağabeyi Muhlis Sabahattin gibi bestecilik konusuna da ilgi duymuş ve bu konu üzerinde de çalışmıştır. Bestelerinde kendine özgü bir tarz yaratmıştır. Sanatı bu açıdan incelenecek olursa kendine özgü bir tarzı olduğu anlaşılır. Geleneksel kalıp ve üsluptan farklı olan bu tarz, Mesud Cemil tarafından “Neveser Musikisi” diye isimlendirilmişti. Ağabeyi Sabahattin Bey’in operet temsillerinde piyano çalmıştır. Piyano, tanbur ve gitar çalması, güftekarlığı yanında, hem kendine özgü bir tarz yaratmış olması ve hem de çok sayıda eser vermiş olması nedeniyle Neveser Kökdeş’in Türk müziği içinde ne kadar öenmli bir müzisyen olduğunun kanıtıdır. Genellikle tango, vals, operet ve şarkı formlarında eserler besteledi. Şarkılarının çoğu semai usulündedir ve çoğu eserinin güftesinin neredeyse tamamını kendisi yazmıştır. Şarkı formundaki ilk bestesi; “Gülüyorsun Güzelim, Gül, Güle Gülmek Yaraşır” isimli şarkıdır. Bestelerini uzun süre saklamış ve ancak ağabeyi Muhlis Sabahattin’n ( 13 Şubat 1947) ölümünden sonra ortaya çıkarmıştır. İlk eseri radyoda onun öldüğü gün yayınlanmıştır. Gelenksel kalıp ve üsluptan farklı olan bu tarzı nedeniyle zamanında birçok eleştiri almıştır. Ayrıca “Tango Şarkılarının Kraliçesi” olarak isimlendirilmiştir.
Neveser Kökdeş, zamanının en popüler dergisi olan Radyo Alemi’nde (26 Mart 1953) yayınlanan bir röportajında şunları söylemektedir:
“Fes-mes devri geçti, niçin musikimizde inkılabı hazmetmiyoruz. Dede’ler ve Rahmi Bey’lerin bile zaman zaman Türk musikisinde inkılap yapmak üzere harekete geçtikleri görülmüş, fakat fes’in altındaki zihniyet karşısında daha fazla cesaret edememişlerdir. Yani herkes bilir ki Dede’nin valsleri vardır. Benim ‘aman’larım basit eski tarz ‘aman’lar değildir. Fakat geçenlerde radyoda dinledim bir hanım sanatkarımız bir köçekcemdeki ‘aman’ı gazel ‘aman’ına çevirdi. Bir ‘aman’ çekti ki, ben de aman dedim. Eserlerimi güzel okuyan sanatkar Sabite Hanım’dır. Mualla Mukadder de fena değil, fakat Sabite Tur’un sesi, alafranga nağmelere daha çok gidiyor. Bu işten kırk para kazanmıyorum. Üstelik eserlerimi orkestrasyon yaptırmak için cebimden para verdiğim bile oluyor. Bestekarlık bana sıhhatimi, saadetimi, her şeyimi kaybettirdi. Bütüm bu zahmetin ve ızdırapların mükafatı nedir biliyor musunuz? Bestelerimi tahrif etmek suretiyle harcamak. Halimi görüyorsunuz. Halbuki Türk müziğini hudutlarımızın dışına çıkarmış bir sanatkarım. Eserlerim halen Londra ve Paris operasında çalınıyor.”
Torunu Zuhal Öcal, Neveser Kökdeş’in eserlerinin yurtdışında çalındığı bilgilerinin, MESAM kayıtlarında olduğunu doğrulamaktadır. Bazı kaynaklara göre 500’den, bazılarına göre ise 1000’den fazla eser bestelediği ileri sürülmektedir. Bazı kaynaklarda ise ölümünden sonra eserlerinin yakılmasını vasiyet ettiği ve pek çok bestesinin, bu vasiyeti gereği yakıldığı belirtilmektedir. Ancak torunu Zuhal Öcal’dan alınan bilgiye göre, Neveser Kökdeş’in böyle bir vasiyeti olmamıştır ve 200 civarında eserinin notası bugün kendisinde bulunmaktadır.
Zuhal Öcal küçük yaşlarında Neveser Kökdeş’in kendisine piyano hocalığı yaptığı günleri şöyle anlatmaktadır:
“10-11 yaşlarımda, O Moda’da biz Kızıltoprak’ta oturuyorduk. Çok sert bir hocaydı ve beni çok zorlardı. Piyanonun başına oturur, kendi arka odaya giderdi, oradan dinlerdi. Benim çalmak istediğim notaları önüme koyar, ezberleyene kadar durmadan çalışmamı isterdi. Nota dışında veya notasız en ufak bir tuşa basmamı istemezdi. Onun şarkıları ile büyüdüm onun şarkılarını çaldım. Bestecilik tarafım hiç olmadı.”
Neveser Kökdeş, bir süre İstanbul Radyosu’nda çalıştı ise de genellikle resmi görev almamış, sadece piyano sanatçısı olarak solo piyano konserleri vermiştir. Uzun süre İstanbul Radyosu’nda Cuma akşamları canlı yayın konserlerinde çalmıştır. Ankara Radyosu’nda ise hiç çalışmamıştır. Torunu Zuhal Öcal, yine o günler ile ilgili görüşlerini şöyle aktarmaktadır. “Radyo konserleri için özellikle Sabite Tur, Ayla Büyükataman, İnci Çayırlı başta olmak üzere haftanın birkaç günü evinde provalar yapar, özellikle Sabite Tur’u çok severdi. Geleni gideni hiç eksik olmazdı. Radyo yönetimiyle çatışarak da olsa radyo konserlerini uzun yıllar sürdürdü. Sesi de güzel olduğu halde bazı kaynaklardaki yazan bilgilerin aksine hiç şarkı söylememiştir.”
Hayatının son yıllarını, Neveser Hanım’ın yaptığı müziğe hayran olan Ahmet Sapmaz’ın Moda’daki 2 katlı evinin (şu an halen Kumluk mevkiinde duran) karşısındaki kendi evinde geçirdi. Söylenenlerin aksine Ahmet Bey’in himayesinde değil yakın komşuluk ilişkileri içerisinde yaşamışlardır. 8 Ağustos 1962’de Kadıköy’deki evinde kalp krizi geçirerek vefat etmiştir. Cenazesi 9 Ağustos 1962’de Üsküdar Karacaahmet Aile Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.
Vefatı ile ilgili Zuhal Hanım’ın üzüntüyle aktardığı anısı ise şöyledir: “Pratikten bir eser çıkarmaya çalışırken babaannem sinirlenerek piyanonun kapağını ellerimin üzerine kapattı ve bunun ardından ağlayarak evden ayrıldım. Bir kaç saat sonra babaannemin kalp krizinden vefat ettiğini öğrendim. Bu olay beni çok üzmüş ve derinden etkilemiştir.”
Neveser Kökdeş, acı çeken ama hiçbir şeyden de taviz vermeyen bir İstanbul hanımefendisiydi.